Çeşitli mazeretler nedeniyle zamanında izleyemediğim efsane diziler serisine devam ediyorum.
The Wire’ı 3 haftalık bir maratondan sonra bitirdim. Toplam 60 bölüm.
Tek cümle ile çok başarılı bir yapımdı. ABD’nin Baltimore şehrinde pek çok alanda dönen dolapları konu edinen bir polisiye.
Tabii tüm hikâye bundan ibaret değil.
Şehirde artan uyuşturucu ticaretini engellemek için kurulan özel bir birimde çalışan polislerin maceraları olarak başlayan 2002 yapımı dizi, şehrin birçok problemine değinen ve eleştiren bir dramaya evriliyor.
Oyuncuların birçoğu amatör, doğaçlama yaygın.
Şehrin başına bela olan sorunlar sezon sezon işlenmiş:
1.sezonda uyuşturucu örgütü
2.sezonda liman işletmesi
3.sezonda yozlaşmış siyasiler
4.sezonda eğitim sistemi
5.sezonda basın ve tüm hikâye birleştirilerek hoş bir veda kurgulanmış.
2002’de cep telefonu bile yokken hikâyeyi yıllar sonra izlemek başlı başına bir nostalji. Suçlu ve polis dizi boyunca yeni teknoloji ve yollar buluyorlar. Çağrı cihazları ile başlayan mücadele, cep telefonları, dinlemeler, fiziki takipler ile devam ediyor. 2001 Irak Savaşı’ndan sonra istanbul olgun escort kurumlarda meydana gelen değişimler çok güzel aktarılmış.
Oyunculuklar çok başarılı. McNulty, Omar, Lester, Bubbles, Stringer, Bay Prez akla gelen ilk isimler. Karakter değişimleri 5 sezon boyunca devam ediyor. Ancak bazı geçişlerin hızına bizim bile ayak uyduramadığımızı ifade etmeliyim.
Dizinin pek çok oyuncunun kariyerinde önemli bir referans olduğunu da 2021’den bakınca görüyoruz.
Kitaptan yola çıkılarak senaryolaştırıldığı için Emniyet teşkilatı hakkında öyle doğru, samimi ve gerçekçi diyalog ve olay örgüsü var ki “olsa olsa böyle olur” diyorsunuz dizi boyunca. (Bazı sahnelerin sahnede rol alan ve oyunculuk deneyimi olmayan oyunculara sorularak çekildiğini de not edelim. Biri sana silah doğrulttu, elinde 1 kilo uyuşturucu var, ne dersin/nasıl küfür edersin vb.)
Washington DC’ye oldukça yakın Baltimore’da bu olayların olduğunu düşünmek bile korkunç
Dizinin hoşa gitmeyen yönleri de oldu tabii.
Polisiye olarak başlayan dizi şehrin sorunlarına parmak basmaya çalışan kamu spotuna evriliyor zaman zaman.
Bilhassa 4.sezon neredeyse McNulty’siz ve yeni/yetersiz karakterlerle dolu.
Stringer’dan sonra kötü adam rolünde çok aciz bir Marlo görüyoruz, boşluğu doldurmaktan çok uzak.
Çoğu karakter bağmanında ‘gidenin’ yerine başarılı ikameler bulunamamış. (Nerede Boodie, nerede Stringer)
Son bölümlere doğru politikanın çirkin yüzü ve siyasi pazarlıklar öne çıkıyor, dolayısıyla dizi başka konulara galebe çalmaya başlıyor.
Yazarların derdi Baltimore/sistem eleştirisi olduğu için bu durum normal karşılanabilir ama ilk sezona gönülden bağlanan bizler için bir eleştiri vesilesi. Neyse ki son sezonda durum biraz toparlanmış.
Dizinin yıllar önce başardığı şeyler:
Ana karakterleri acımadan öldürmek
Gerçekçi, hızlı, vurucu diyaloglar
Her şeyi söylemeyen, izleyiciye bırakan sahneler
Her sahnenin dolu ve anlamlı olması, uzun uzun birbirine bakan ya da boş boş konuşulan sahneler yok, su içmeye esc kuşadası bile kalksanız bir ayrıntı kaçırıyorsunuz
Anti kahraman kavramını 20 yıl önce kullanmak
Karakterlerin tamamında kusur olması, “mükemmel” kahraman olmaması
Devlet ve bürokrasi ile ilgili yerinde ve doğru tespitler, acımasız eleştiriler ve dizinin esc bodrum Kral çıplak diyebilmesi
Herkesi memnun etmeye çalışmayan, orta yollu bir final esc kayseri yapması.
İzlemeyenlere iyi seyirler.